2 Şubat 2011 Çarşamba

Rotada...

Umutlardır yaşatan, ölümünü yüreğin.. Ve umutlardır, yaşatan aşkı.. Belki bitseydi, ya da hiç olmasaydı ihtimaller..
"Belki"lerim bulsaydı sıfırı ya da hiç yükselmeyip sıfırda kalsaydı...
Olanaksız kılsaydı seni koşullar.. Azalırdı, ya da daha az olurdu bu azap..
Oysa pişmanlıklar ve "Keşke"ler, "Belki"lerimle çete kurmuş..
Sonumu hazırlamışlar haince.. Büyümüşler an be an zihnimde..
Keskin bir şekli yoktu yaşananların, yoktu belirgin bir formu;
muhtemel yaşanacakların, ya da yaşanamayacakların..
Yargılarım da net değildi bu yüzden.. Ve yaşatıyordu acıyı bu amansız kuşkular..
"Acaba"lar saldırıyordu üstüme... Hani o "mümkün-olası"lar..
Yaşanmamış, yaşanası senaryolar.. Ve içlerinden en yaşanmayası olanlar..
Zorlanıyorum... Nerden gelip, nereye gittiği belirsiz bir duygu selinin tam ortasında kalmış, can çekişen bir,
"yer"e yabancı gibiyim şimdi..
Yerlisi değilim ki yüreğinin.. Böylesi bir dışlanmışlık duygusu var içimde sonsuza değin sığınmayı dilediğim yürekten..
Açık denizlere kovulmuş bir gemi gibiyim sığ limanlardan.. Yolunu şaşırmış bir yolcu gibi ya da..
Dilini bilemediği için oranın, yönünü soramayan..
Ne demeli ki şimdi sana?
Tanımıyorum, ne yapmalı?..
Bak.. Yine bir "Keşke"!..
Seni öğrenmeye fırsatım olsaydı..
Sonu gelmez bu yazının.. Yazılmış bu yazgının.. Mutlu sonu bu masalın.. Gelmez.. Gelmeyecek, anladım..
Ama çok zor kabullenmek, bu küçük düşüşü sineye çekmek..
Umutlardır yaşatan ölümünü yüreğin.. Ve umutlardır yaşatan, yüreğin ölümünü yaşatan aşkı..
Belki bitseydi ihtimaller.. "Belki"lerim bulsaydı sıfırı.. Olanaksız kılsaydı seni koşullar.. Daha az olurdu azap, derken;
bitti ihtimaller.. "Belki"ler de buldu sıfırı.. Olanağı yokmuş sahiden, zorlamanınsa anlamı.. Doğruymuş, anladım..
Olanı yok edemez, olmayanı olduramazmış insan.. Ufuklarına özlemden... Umutlarına yalan rüzgarlar yaratıp hayallerimi uçurmaktan...
Yalan güneşler varedip geceden yarına.. Yağmura hasret kalıp, hiç açmayacak bir çiçeği gölgelemekten...
Karanlıktan sıkıldım.. Koşmaktan.. Yol dümdüz biliyorum.. Önceden çizilmiş rotada, görüyorum... Yol dümdüz.. Ve ben.. Gidiyorum.

14 Ocak 2011 Cuma

Celladım...

...bir nevi mazoşizim bu da işte! En dibe vurmuş anında, sanki daha kötü olabilirmişsin gibi, süslü kınlarından çıkarıp en insafsız şarkıları, kalbine kalbine saplarsın..
Kanatırsın kendini daha çok.. Kanın kuruyup, yaranın kabuk bağlamasını beklemek yerine, daha da derinleştirirsin taze yaranı deşe deşe... İkinci, üçüncü tekiller, ya da aynılarının çoğulları gerekmez aslında canının yanması için.. En vicdansız, en acımasız celladı içinde taşır çünkü insan.. Kendi bedeninde, ruhunda büyütür kendisini
en çok küçültebilecek olanı.. İnsanın canını en çok en yakınları acıtır derler ya.. Kendisinden daha yakın kim durabilir ki insana?!.. Surların, sınırların dışından gelmez en
can acıtıcı darbeler.. Surların dibinde kurulan pusular bile masum kalabilir insanın kendi kendine yaptıkları yanında.. Bile bile uçuruma atlayabilir mesela insan, arkasından
iten olmadan.. Bile bile öldürebilir bile kendini.. Faili malum katil tarafından son verebilir yaşamaya dair tüm ihtimallere.. Kendini var eden kendi değildir ama kendini yok edebilecek kadar hain ve nankör olabilir.. Kaçak oynayabilir.. Çıkabilir oyundan habersiz, puanının düşeceğine aldırmadan.. Kesin bir yok oluşla, olası tüm acılara son verebileceği hayaline kaptırıp kendini, düşünmekten azad edip aklını, o hayalin peşinden gidebilir.. Soyut ve somut anlamda ispatına gidebilir tüm bu kavramların, teorileri
gözü kara bir şekilde pratiğe dökebilir.. Yasa bürüyebilir kendi gözünü bilinçlice.. Küçücük acılardan depremler yaratıp yıkabilir hayatını.. Geçmişinden
ve geleceğinden önce bugününü katleder.. En kısa yoludur bu kendini harcamanın.. Bugün giderse bilir ki; geçmiş de kalmaz gelecek de.. Tüm bu gözü karalığı, bu deliliği, kendisine bahşedilen zekayı kaldıramamasındandır dogmalarının.. Aklın çözüm bulamadığı yerde, mantıksızlıklar diyarında sonsuza dek tutsak kalacağını sezdiğinde
kendi çekebilir kendi ipini.. Cellad mellad gerekmez insana.. En gözü dönmüş celladı, içinde taşır çünkü insan.....

5 Ocak 2011 Çarşamba

Kar Tanesi..

Bir kar tanesiyim artık ben, dans eden rüzgarla..
Bir olup sonsuz kadar beyaz noktacıkla, baş kaldırıyorum kibre mahkum olmaya..
Çekse de beni en aşağıya, gidiyorum peşinden yok olmaya;
boyun eğiyorum rüzgara, söz konusu aşk olunca..
Aşka hürmetsizliğin günahını üzerimden çoktan silkeledim..
Yükümü sana attım farkettirmeden, varlığım kadar hafif içim..
Bir kardan adama aşık olursa bilmeden,
bir kar tanesi bile üşüyebilirmiş öğrendim..
Şimdi buzdan bedenimde hakim olan, çıldırmış bir kendinden geçmişlik..
İster delilik de, ister boşvermişlik..
Açtım kollarımı, düşüyorum senin gökyüzünden..
Hiçliğimse bile istediğin, esirgeyemem çünkü senden..
Söz konusu aşk olunca..:)

3 Ocak 2011 Pazartesi

Tatsız İstanbul...

Nasıl da tatsız İstanbul bugünlerde.. Denizin sesi kesilmiş duydunuz mu?..
Dalgalar;ölgün umutlar misali kendilerinden geçkin,bitkin vuruyorlar,kimsesiz med cezirlerden bitkin sahillere....
Gemiler aheste revan,kusacaklar içlerinden tüm yolcularını bıraksan.. Yüklerinden hafifleyiverip yol alacaklar gökyüzüne,
ipi koparılmış uçan balonlar misali,öyle isyankarlar.. Alabildiğine mağrur bir küskünlük martılarda..
İştahları kesilmiş gibi sanki,pas vermiyolar simit atan ellere.. Canları sıkkın besbelli...
Nasıl da tatsız İstanbul bugünlerde.. Neşesi kaçmış bulutların.. Bırakmışlar oyunu,el pençe divan,sayıyorlar yerlerinde..
Hazır ola durmuşlar gökyüzünde,boyun eğip bir deli hüzne...Yağamıyorlar da yağmurlarını,koy verip damlalarını..
Birikiyorlar habire,içlerine içlerine..
Gri,kırıp geçirmiş yine bütün renkleri,ilan etmiş yeniden şehrin siluetinde hakimiyetini..
Huzuru kaçmış mevsimin..
Dahası köprünün bile bağlayası yok bir yakayı diğerine.. O da haklı kendince..Neye yarar ki bağlasa bile..
Hayale hapsolmuş,özleme boğulmuş bir yüreğin küçücük ayaklarını özlenenin kıyılarına değdiremedikçe..
Bir durgunluk,bir ağır hava hakim ki İstanbul'da,sormayın gitsin.. Kasvet hırçın,kasvet baskın şimdilerde..
Ayaklanmış hatta kimileri,kimseler gülmesin diye belli bir süre..O'nun gülüşünü hatırlatmasın,katlanmasın özlemleri diye..
Kısacası,kuru gürültüye kaçıyorlar ara ara ve cıvıltıdan uğultuya dönmüş tüm sesler..
Yanisi böyle işte.. Bugünlerde yok bu şehirde,Aşk'tan eser...

2 Ocak 2011 Pazar

Saçmalıklar Kraliçesi...

Erguvan renkli bir gecenin hırçın ayazında yokluğunla cebelleşirken hayallerim,ben gecenin orta yerinde sebepsiz kendimden
geçiyor gibiyim... Düşünmekten uzak durarak canlı tutabildiğim düşlerim,üzerlerine yıldız tozu serpilmişcesine parlarken
ay ışığına hasret gecede,ellerimin özlediği senin ellerin.. Nasıl yakın durabilir bi insan bu kadar uzakta olana?..
Böylesine az tanıdığı birini nasıl kendinden bilip bağlanabilir hatta sıkıca?.. Saçmalıklar kraliçesi ilan edildiğim bir ülkenin
sürgün listesinde en başta yer alır gibiyim...
Seni özlemediğini bildiğini özlemek.. Düşünmediğini bildiğini düşünmek.. Yetmezmiş gibi hayaller kurmak..
İnanmak o hayallere,mutlu olmak.. Sonra ansızın kovulmak hayalinden.. Bulutlara dokunacakmış gibi hissettiğin,
en yükseldiğin anda çakılmak yere.. Uyumak,uyumak,uyumak bi anlamda.. Dehşet güzel rüyaların ardından uyanmak..
Masallar yazmak kendine.. Kendine kendi masalını okuyup,kaçırmak kendini gerçeklerin dünyasından..
Mesela;"Bulutlarına başkaldıran isyankar yağmurlar yağsa.." demek.. "Islansak o isyanlarda,huzuru birbirimizde bulsak kaosun
ortasında.. Sırılsıklam sarılsak sonra.. O donduran soğuğa inat ısınsam kollarında.." demek..
Sana bakınca içime dolan huzur,gerçeklik duygusundan uzaklaştırıyo beni,özür dilerim..
Tül gibi bi hayal perdesi çekilio dış dünyayla arama..
Anlamını yitirirken önemli sayılan bi çok şey,önemsiz sayılan bazıları devleşiyo gözümde,kocaman kocaman gülümser buluyorum
kendimi durup dururken...Gözlerinin ardındaki hüznü silen ben olmayı diliyorum..
Böyle işte..
Şimdi sana ne desem burdan yalan olur aslında.. Ne kadar yakın dursa da gerçeğe,içine dokunmaya çok uzak olur..
Uzak durur yangınım,yakarken beni değmeden geçer sana..İnsan bazen ne kadar da meyilli olabiliyo mucizelere inanmaya..
Bi sihirli değneği olsun istiyo mesela,klişelerden klişe beğenip kendine..Umarsızca inanmak istiyo..
Ardından,kendi olarak varedemediğini,ama çılgınca olmasını istediğini varedebilmenin yalnızca mucize eseri mümkün
olabileceğinin farkına varıyo ister istemez.. Bu farkına varış,zaten çok önce kırılmış olan içinin faylarını tetikliyo..
Depremler başlıyo yeniden,ümitsizliğe düşmeyle gelen...
Tek isteğim var şimdi senden,hakkım olmasa da.. Gel, kurtar beni benden..

29 Aralık 2010 Çarşamba

Sigara Çakmak Arası

Çok uzun zaman alır aslında,bir sigaranın yanıp küle dönmesi..
Bir mutluluk doğar kucağına..
Hatta ölür bile bu sürede..
Çakmak taşından çıkan alev ahmaktır son derece..
O bir sigarayı yaktığını sanarken,umutlarımdır aslında yaktığı..
Ben de yakın dururum her halimle zaten deliliğe..
Önce,kullanılmamaktan yıpranmış paketimden bir umut çıkarırım..
Sonrası bir hareketime bakar..
Gözümü kırpmam,beni kül edecek yangını başlatırım..
Sigarama götürdüğümü sanarken ben,aslında umutlarıma götürürüm elimdeki sözde kıvılcımı..
Yani sigaram gibi,kendimi de kandırırım..
Bal gibi bilirim oysa,
Tek bir hamlenin beni ne hale getirebileceğini..
Zaten budur usanmadan yaptığım..
Önce,el değmemiş umutlar var ederim kendime..
Sonra,yakarım onları bir ateşle..
Önce,hiç kurulmamış hayaller sunarım düş ülkeme,
Sonra,yıkarım onları tek hareketimle..
Yakarım kendimi bile bile..
İçime çektiğim hüzün,öldürür içimdeki mutluluk kırıntılarını..
Hüzün solur,ölü mutluluklar üflerim havaya..
Yine de vazgeçmem bu gidiş gelişlerden..
Hiç bıkmam,acılarımı tekerrüre sürüklemekten..
İçten içe kıvanç bile duyarım aslında,çok utanır göründüğüm deliliğimden..
Çünkü bilirim..
Yanmaktan korkarsam,duman olup dağılamam havaya..
Çünkü bilirim..
Bitmekten korkarsam,hiç başlayamam da..
Ve bilirim çünkü,
Yakın durmazsam deliliğe,
Uzak kalırım aşka da..
Hem nefes vermekten korkup,soluğunu içinde tutarsa da ölmez mi insan?..
Ben ihtimal veriyorum yaşamaya..
Kuraya girecek cesaretim var hiç olmazsa..
Alev alırım alt tarafı..
Sonrası,yangının sızısı..
Bu değil midir zaten yaşatan insanı?..
Hayat dediğin,sigara çakmak arası..
Aşk dediğinse,hayat hikayesinin en güzel nüansı...
Sigara yanmaktan anlar,çakmak yakmaktan..
Hepsi bu kadar kısa işte,
Ne mutlu der giderim,anladıysam..
Hayat dediğin kısacık işte..
Bir sigarayla çakmağın aşkı kadar belki de..
Bu hayat dediğin;çakmak alevi sadece..
Yani hayat,kül olmayı öğrenmece..
Neyse,dedim ya;
Çok uzun zaman alır aslında bir sigaranın yanıp küle dönmesi..
Bir aşk doğar kalbine,hatta ölür bile bu sürede...